
1. Gün- Grupla tanışma
Merhaba, ben Dragoman’dan outdoor macera rehberi Oğuzhan. Bu yazımda, tekne konaklamalı yapmış olduğumuz deniz kanosu turudan günlük kesitler paylaşacağım.
İlk gün Dragoman’ın Kaş’taki ofisinde grupla tanıştım. Bütün grup geldiğinde, zaten ofisteydim ama o kadar çok kargaşa ve muhabbet vardı ki kendimi tanıtamadım, bu yüzden geride kaldım ve insanları gözlemledim. Ben hep gözlemlerim zaten! ☺ Neyse ki, gruptaki insanları ve etkileşimlerini gözlemledikten sonra eğlenceli bir tur olacağını anladım. Sonunda konuşmayı böldüm ve kendimi tanıttım. O-ğ-u-z-h-a-n! Evet, yumuşak G 🙂 İngiliz bir grup için oldukça zor olabiliyor ismim.
Herkesi topladıktan sonra tüm çanta ve valizleri tekneye taşıdık ve grup odalarına yerleşti. Teknenin adı Naos; Klasik 65ft (21mt) ahşap Türk guleti. 12 kişi kapasiteli, 5 + 1 lüks banyolu kabinleri olan ve 2016 yılında Kaş’ta inşa edilmiş. Tekneyi Mustafa Kaptan ve onun eşi Azime ve oğlu Berat beraber işletiyorlar. Kaptan Mustafa abiydi ama oğlu Berat da çok yetenekli bir kaptan. Genelde olduğu gibi, anne Azime abla; aşçı, temizlikçi ve kaptan yardımcısı yani her şey!
Tekneye yerleştikten kısa bir süre sonra öğle yemeği vakti geldi. Azime abla bizlere vejetaryen, zeytinyağlılardan oluşan ve tamamen Türk anne usulü yemekler hazırladı! Öğle yemeğinden sonra gruba günlerimizin nasıl geçeceğini anlattım. İlk gün, herkesin kürek çekmeye alışması ve gezinin geri kalanında kanoya hâkim olabilmesi için alıştırma turu yaptık. Biraz dinlendikten ve yemeklerimizi sindirdikten sonra kaptan bizi Limanağzı’na bıraktı, kanolarımıza bindik ve koyda 3 km kürek çektik. Kayalıklardaki kaya mezarlarını inceledik ve kıyı kaya oluşumlarının tadını çıkardık ve sonunda teknemizde bitirdik alıştırmamızı.
Akşam yemeğimiz yine çok güzeldi. Yemekten sonra oldukça erken yattık. Ben güvertede uyku tulumumla uyudum ve diğerleri odalarında uyudu.

2. Gün – Limanağzından Üzümlü koyuna
– Herkese günaydın! Nasıl uyudunuz?
– İyi uyumadık.
– İyi uyuyan var mı?
– İyi uyudum. (Frank)
Frank dışında kimse koya gelen askeri geminin bütün gece açık olan jeneratörü yüzünden iyi uyuyamadı! Ayrıca, teknemizin yanında demirlemiş başka bir tekne vardı ki, içindeki kadının gülüşünü ne siz sorun ne ben anlatayım!
Neyse ki iyi uyumamış olmamıza ve oldukça erken uyanmamıza rağmen herkes kahvaltıda keyifliydi ve kanolara binmek için sabırsızdı. Kahvaltının ardından fazla vakit kaybetmeden herkes kanolarına bindi ve Üzümlü koyuna doğru kürek çekmeye başladık. Hava tahmini öğleden sonra kuvvetli rüzgarlar gösteriyordu, bu yüzden rüzgârlardan önce hedefimize güvenli bir şekilde varmak için yola koyulduk.


Sabah muhteşemdi! Kayaların yanında kürek çekmek, rüzgarların çalıları nasıl şekillendirdiğini görmek ve uçurumlarda yaban keçilerini görmek harika anlardı! Tur boyunca benimle atışmayı çok seven sevgili Solihin, kayalardaki yaban keçilerinin fotoğraflarını çekti. Tur biteli çok oldu hala o fotoğrafları gönderecek bana ama bakalım. Neyse, bir süre kürek çektikten sonra kısa bir mola için Çoban koyuna vardık. Hassina, omuz problemi olduğu için kendini çok fazla zorlamak istemedi ve tekneye geçti. Ben de Miriam ile çiftli kanoya bindim. Onunla kürek çekmemden çok zevk aldı. Tahmin edin neden…? ☺ Ben tekli kanomu tekneye bağlarken, Solihin kıyıda kaydı ve kayaların üzerine düşmeyi başardı. Başını vurdu ama neyse ki bir şey olmadı. Günün geri kalanı çoğunlukla olaysız geçti çünkü Solihin ne tekli kanodaydı ve ne de kayaların üzerinde dolaşıyordu. ☺
Öğleden sonra rüzgâr estiğinden rotayı biraz kısaltmaya karar verdim ve Üzümlü yerine İnönü koyuna demirledik. Grup bu fikri çok beğendi ve takdir etti. Kristal berraklığında suları ve küçük bir kanyon yarığıyla bu koy güzel bir seçim oldu. Miriam teknedeki SUP tahtasını aldı ve biraz yoga yaptı ve güzel suların tadını çıkardı.
Ağız sulandıran bir akşam yemeği daha yedik, biraz bir şeyler içtik. Grubun keyfi yerindeydi. Kahkaha dolu eğlenceli muhabbetlerden sonra herkes odasına çekildi.

3. Gün- İnönü Koyu’ndan Aperlai’ye
Neyse ki dün akşam herkes Frank gibi uyudu, yani iyi uyudu! Bugün ikinci güne göre daha kısa bir gündü, bu yüzden erken kalkmak zorunda kalmadık ve grup bundan dolayı çok mutluydu. Sabah kahvaltısının ardından hazırlanıp kanolarımıza bindik. Kanoya binen son kişiler Hassina ve Miriam’dı, çünkü Miriam’ın eldivenlerini başka birisi almıştı. Jay’in onun eldivenini aldığından şüpheleniyorduk. Bu gizemin cevabını bulmak için büyük bir kargaşa oldu ama sonunda çözdük gizemi. Aperlai’ye yakın güzel, gizli bir koya ulaşana kadar kıyı şeridini takip ettik- o kadar güzel ki burada bir film çekilmişti. Küçük bir çakıl plajı var ve plajın arka tarafı tatlı su akıntısına bağlanıyor. Tatlı su kaynağının oluşturduğu havuzda bir yavru kalamar bulduk ve onu takip ettik, muhteşem renklerini ve suda nasıl zahmetsizce süzüldüğünü gözlemledik hayretle. Küçük karidesler, bir sürü sevimli küçük balon balığı suda yüzen gruba eşlik etti. Atıştırmalıklarımızı yedik ve kanolarımıza döndük. MÖ 3. yüzyıl civarında kurulan ve yaklaşık 1300 yıl boyunca varlığını MS 7. yüzyıla kadar sürdüren antik Likya kenti Aperlai’nin kalıntılarının önünde demirli teknemize ulaşmamızın üzerinden çok geçmeden hava oldukça rüzgârlı olmaya başladı, ben de kanoları tekneye bağladım. Ben hariç tüm grup öğle yemeği için tekneye bindi. Tüm kanoları tekneye bağlamaya çalışırken, bir şekilde kendi kanomu alabora etmeyi başardım. Normalde bu, deneyimli bir deniz kanosu rehberi için sorun değildir; sadece bir eskimo dönüşü yapıp ve tekrar yüzeye çıkarsın kanonun içinden çıkmadan. (Not: Eskimo dönüşü sadece gösteriş yapmak için değil, her şeyden önce kendi kendini kurtarma tekniğidir.) Bununla birlikte, kanomun arka kapağı açılmıştı ve arka arkaya 4 eskimo dönüşü yapmama rağmen her seferinde açık bölmede dengesizlik yaratan su yüzünden alabora oluyordum. Kanomun arkası, içindeki sudan dolayı batmaya başladı. Kanonun arkasına bir ip bağlayıp tekneye bağlayıp su yüzeyine çıkarttım ve sonra en az yarım saat kadar pompa ve bir kovayla kanomdaki suyu boşalttım. Tekneye geldiğimde Alicia’nın yorumu şöyleydi: “Islak görünüyorsun!” ☺
Öğle yemeğinden sonra, Miriam ve Jay, harabeleri görebilmek ve Aperlai antik kentini dolaşabilmek için karaya çıkmak istedi. Grubun geri kalanı kitaplarını okuyup bir şeyler içti. Miriam ve Jay tekneye geri döndükten sonra açık denize doğru yol alıp Kekova tarafında korunaklı bir koya demir attık. Öğleden sonrayı teknede dinlenip, denizde yüzerek geçirdik. Akşam yemeğinde, kaptanın oğlu Berat’ın sabah erkenden yakaladığı palamutları yedik. Kaptan Mustafa ızgarada balıkları pişirdi ve Azime abla her çeşit çeşit mezeler hazırladı. Hepsi inanılmazdı. Güzel ev yapımı şarap eşliğinde grup çok eğlenceli görünün bir oyun oynadı. Ben tur notları alırken herkes gayet keyifliydi. Güvertede uyuyan sayımız artmaya başladı. Ay gittikçe daha dolu ve parlak bir hal alıyordu.

4.Gün- Kaleköy, Simena ziyareti
Hafta boyunca rüzgârlar nedeniyle grubun güvenliği ve keyfi için rotalarımızda ve tur planında ayarlamalar yapmak zorunda kaldım. Kimse sert rüzgârda ve dalgalarda kürek çekmek ve strese girmek istemez. Bazıları için eğlenceli olabilir ama çoğu için bu durum pek de eğlenceli olmayabiliyor. Bugünkü hava tahmini aşırı derecede rüzgâr gösteriyordu, bu yüzden günün kano bölümünü iptal etmeye karar verdim. Bunun yerine grubu küçük bir Likya kenti olan Simena’ya götürdüm, köyün tepesinde tüm körfezin ve Kekova adasının muhteşem panoramik manzarasına sahip bir kalesi var Simena’nın.

Grup mutlu bir şekilde köyün içinde dolaştı, küçük el yapımı güzel şeyler satın alanlar oldu. Kafelerden birinde doğal ve ev yapımı dondurma ve Türk kahvesi denedik. Manzara eşliğinde enfes bir “fika” oldu! Kalenin arkasındaki yeni tersaneye, antik Likya mezarları ve milyon yıllık fosilleri inceleyerek geri döndük. Yol boyunca tatlı bir köpek bize eşlik etti. Onlara Türkiye’nin ulusal sporunu da gösterdim bu arada 🙂 Hepimiz biliyoruz bu sporu: Buldozer ve inşaat izleme! 🙂 Öğleden sonranın geri kalanı teknede korunaklı bir koyda geçirdik. Grubun kürek çekmeye ara vermesinin ve dolayısıyla ertesi güne hazır olmasının güzel olduğunu düşündüm ve herkes aynı fikirdeydi. Miriam güvertede yogayla karışık hareketler yaptı ve aynı zamanda diğerlerine ruh temizleme ritüellerini öğretti. Akşam yemeği yine çok lezzetliydi!
5. Gün- Tershane Koyu’ndan Gökkaya’ya
Rüzgâr nedeniyle bugünkü rotayı yine birazcık değiştirmek zorunda kaldım. Kahvaltıdan sonra geceyi geçirdiğimiz koyun karşısındaki Tersane koyuna doğru kürek çekmeye başladık. Tersane koyu Kekova adasında yer alır ve batık kalıntıların üzerinde yüzebileceğiniz adadaki tek noktadır. Aynı zamanda adanın en dar kısmı olduğu için açık deniz tarafına yürüyebilir ve oradaki kalıntıları görebilirsiniz.
Grup ise, harabelerin üzerinde kürek çekmeyi tercih etti, çünkü hepsi daha önce burayı gezip görmüşler. (Çoğunlukla Kaş / Kalkan bölgesinde en azından yarı zamanlı yaşayan yabancılar, yani bölgenin yabancısı değiller). Sonra ada boyunca kıyı şeridini takip ettik ve batık şehir Kekova’dan hemen önce durduk. Bölgenin ve Likyalıların tarihini anlattım. Güneş o kadar güzel parlıyordu ki harabelerin üzerinde kürek çekme deneyimini daha da özel hale getirdi! Batık şehirden sonra Hamidiye koyuna doğru kürek çektik.
Grup bugün, özellikle Hassina ve Miriam olmak üzere, kürek çekmeye çok hevesliydi. Bu yüzden orada mola vermek istemediler. Kürek çekmeye devam ettik ve Burç koyunda durduk. Bu koyda bir kaynak suyu var ve genellikle çok soğuk olur bu yüzden burada meyve ve fıstık atıştırarak dinlenmeyi tercih ettik. Solihin bu sefer düşmedi ama kamera çantasını düşürdü! Neyse ki hasar yoktu.


Moladan sonra, küçük adaların etrafında kürek çektik ve sözde “korsan mağarası” na doğru yola koyulduk. Oldukça büyük olan yarasaların yuva yaptığı mağaraya girdik. Karanlık yarıklarda uyuyan birçok yarasa vardı, onlara yaklaştığımızda onları oldukça net bir şekilde görebiliyor ve duyabiliyorduk.
Mağaradan sonra küçük adalara yakın bir yerde demirlemiş olan teknemiz Naos’a doğru öğle yemeğimize doğru kürek çektik. Biz teknedeyken rüzgâr yavaş yavaş hızını artırmaya başladı. Öğle yemeğimizi yedik ve gruba rüzgârın daha kuvvetleneceğini ve muhtemelen günü sonlandırıp Kaş’a doğru yol almamızın daha mantıklı bir seçim olacağını anlattım. Grup kabul etti, bu yüzden çiftli kanoları teknenin her iki tarafına ikişer ikişer bağladım ve tekli kanomu teknenin pasarellasına çektim.
Korunaklı adaları terk ettiğimizde, bu kadar çok dalgalı ve rüzgârlı olacağını düşünmemiştik… Rüzgâr şiddetlendi ve dalgalar büyüdü. Bunun olacağını biliyordum ama bu kadar erken saatte olmasına şaşırdım ama artık geri dönüş yoktu. Teknenin arkasına bağlı kanolarımızın dalgalar yüzünden alabora olmaması için çok yavaş da olsa ilerledik. Azime abla ve ben dalgaların kanolara çarpmasını seyrederken gergindik ama yavaş tempomuzla fena da gitmiyordu durum. Simena’ya ulaşmayı başardık ve biraz daha ileri gidebilseydik, Üçağız koyunda gerçekten sakin bir hava ve deniz bizi bekliyor olacaktı.

Ancak ne yazık ki bu o kadar kolay olmayacaktı; tam Simena’ya yaklaşırken, tekneye bağlı olan kanolarından birinin ipi koptu ve saniyeler içinde kanolarımız dalgalarla sürüklenmeye başladı. Tepkimizi tahmin edebilirsiniz, ama Berat tişörtünü çıkartıp denize atladı ve tekneye bağlı olan küçük bota doğru yüzdü, bota ulaştı ve dalgalara rağmen üzerine tırmandı ve botu çalıştırdı. Berat kanoları yakalayıp tekneye doğru çekerken ben de aynı şeyin diğer kanoların başına da gelmemesi için ilk kanoyu çözdüm ve teknenin arkasından içeriye doğru çekmeyi başardım. Bu gerçek bir mücadeleydi çünkü teknenin arkası yüksek bir duvara benziyordu ve kanoyu yukarı çekmeye çalıştığımda, ben onu çekmeye başlamadan önce kayığın arkası dalgaların içinde tamamen dikey olması gerekiyordu. Berat ikinci sürüklenen kanoyu getirip ipi bana verdi ve ben de Azime ablanın yardımıyla kanoyu tekneye çektim. İnanılmaz yorucuydu! Şimdi gemide üç ve teknenin arkasına bağlı iki kanomuz vardı. Yine de Üçağız’a ulaşmamız gerekiyordu. Dalgalar o kadar büyüktü ki, sahil güvenliğin botu bile Naos’un arkasına saklanarak yol alıyordu.
Sorunsuz ilerlemeye başladık derken, Üçağız’a dönerken dalgaların içinde kanolardan biri alabora oldu. O noktada yapacak pek bir şey yoktu, bu yüzden kaptanımıza tam gaz gitmesini ve bizi iç koya doğru götürmesini söyledim. Tam gaz koya girdik. İç koy çok çok daha sakindi. Ayrıntılarla sizi sıkmayacağım ama Berat ve ben tüm kanoları kıyıya çekip depomuza taşımak zorunda kaldık. Devrilmiş kanonun içinde bir ton su vardı, bu yüzden hepsini el pompamla pompalamak zorunda kaldım.
Bir süre teknede rüzgârın sakinleşmesi için beklemek zorunda kaldık ve ardından açık denizden Kaş’a dönüş rotamıza başladık. Açıkta rüzgârın ve dalgaların daha hırçın olması şaşırtıcı değildi. Biraz yol aldıktan sonra kısmen korunaklı bir koya demirledik. Mustafa kaptan, bu gece bu koydan ayrılmamızın daha da tehlikeli olabileceğine karar verdi ve geceyi bulunduğumuz yerde geçirdik. Geceyi o koyda geçirdik. Açıkçası, bu hiç kimse için önemli değildi; grup teknede fazladan bir gün geçirecekti! Tek sorun, ailelerimiz ve Dragoman ofisi dahil herkesin o akşam Kaş’a döneceğimizi düşünmesiydi ve demirlediğimiz yerde cep telefonu sinyali yoktu. Panik yaratmamak için Berat ve ben, durumu kısaca ofise bildirmek için cep telefonu sinyali yakalamak için dev dalgalarla boğuşarak küçücük botla açıldık denizde.

Akşam oyun oynayarak ve teknede kalan içkileri bitirerek vakit geçirdik. Scrabble’ı (İngilizce) ilk kez Gillie, Miriam ve Alicia ile oynadım ve tahmin edin sonuç ne oldu…? Kazandım! (Bu arada ben Türk’üm…) Miriam’ın dediği gibi, tabii ki, acemi şansı.
Düşündüğümden çok daha fazla eğlendiğimi itiraf etmeliyim. Normalde bir teknede çok fazla zaman geçirmekten hoşlanmam ama grup ve tekne harikaydı! Bir sürü değerli ve ilginç sohbet, hikâye ve şaka dolu anlar deneyimledim. Sanırım onlar da benden oldukça memnundu. Alicia tüm turdan ve kürek çekmekten oldukça zevk aldı. Solihin benim gibi şakalaşmayı seviyor, eh ben de ondan aşağı sayılmam o yüzden aramızda çok güzel komik atışmalar oldu. Lisette ve Frank benimle geçmişten hikayeler paylaştılar ve her zaman ben ne dediysem dinlediler. Hassina bir fincan sıcak su içtiği sürece mutluydu, çok kolay! Soğuk su içemiyordu, bu yüzden onun için her zaman hazır sıcak suyumuz vardı! Gillie ve Jay tamamen neşeli ve çok minnettarlardı. Sanırım Miriam, onunla çiftli kanoda kürek çekmemden çok keyif aldı ve kendisine dair hikayeler paylaştı ki bu benim için çok değerliydi.
Büyük bir başarı duygusu ve zevkli bir şey yapmış olmanın verdiği haz paha biçilemez! Gökhan Türe’nin de vurguladığı gibi: “İnsanın kendi gücüyle seyahat edebilmesinin güzelliğini, ancak bunu yapan biri anlayabilir.”
6. Gün:
Hepimiz şafağı hatırlayacağız: doğuda yükselen güneş ve batıda dolunay, ikisi de aynı anda gökyüzünde. Çoık nadir denk gelebileceğiniz bir manzara ve işte bu yüzden Kaş başka. Kaş bölgesinin bunu gibi tüm güzelliklerini ve daha nicelerini gelin hep beraber güzel anılarla keşfedelim!